Atatürk Konuşmaları
Atatürk Dönemi Mimarlığına Siyasal ve Entelektüel Merkezin Dışından Bakmak
Prof. Dr. Uğur Tanyeli
22 Kasım 2018 / 18:30
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk’ün 80. vefat yılı sebebiyle “Atatürk Konuşmaları” başlıklı bir konferans serisi sunuyor. Serinin üçüncü konferansını “Atatürk Dönemi Mimarlığına Siyasal ve Entelektüel Merkezin Dışından Bakmak” başlılığıyla Prof. Dr. Uğur Tanyeli gerçekleştiriyor.
Atatürk dönemine ilişkin hemen her şey gibi mimarlık da karşıt iki doğrultuda ele alınabilir. Bu her zaman ciddi historiyografik çalışmalarda somutlaşan bir karşıtlaşma değildir; daha çok konuşan öznenin siyasal-kültürel tercihleri içinde gizli kalır ve dolayımlarla dışavurulur. Bir tarafta “Erken Cumhuriyet nostaljisi” denebilecek bir yitik cennet anlatısı üretilir; öte yanda da en sert biçimde “Batılılaşma ihaneti” şeklinde dile getirilen ve önceki kadar çok versiyonu bulunan bir başka yitik cennet anlatısı daha vardır. Birincide Atatürk çağının çoktan yitirilmiş amaç kararlılığı, coşkusu, gelişme ve değişme iradesi özlenirken, ikincide kaybedilen ulusal ve/veya dinsel kimliklerden ve onun komplikasyonlarından konuşulur. Atatürk çağında doruklaştığı sanılan Batılılaşma ile birlikte hangi kültür alanına, hangi “medeniyet”e ait olduğunu tanımlama imkanını kaybetmiş bir toplumun oluştuğundan yakınılır. Oysa gündelik politik kaygılardan biraz uzaklaşmayı deneyen biri için her iki yitik cennet de birer düş. Sadece mimarlık özeliyle sınırlı kalmamak koşuluyla, tüm çağlarda ve tüm yerlerde modernitenin melezlenmeden başka bir şey olmadığı söylenebilir. Daha 16. yüzyıldan başlayarak Erken Modernite bağlamına yerleşen Osmanlı gibi, Atatürk çağı ve sonrası da bu bitimsiz melezlenme süreçlerini örnekliyor. Olsa olsa dönemden döneme değişen melezlenme yaklaşımlarından, rastlantılarından ve melezlenen farklı kültür pratiklerinden söz etmek mümkün. Dolayısıyla, Atatürk çağı mimarlığını akademik ve historiyografik bir sükunetle kavramak için Osmanlı yüzyıllarını da aynı soğukkanlılıkla ele almak gerekiyor. Böyle bakıldığında tarihçi, Atatürk dönemi mimarisinin de Türkiye tarihinin bütünü gibi yalnızca olağan ve çelişik değişme süreçlerinden ibaret olduğunu görecektir. Kimi açılardan unutuşlarla, kimi açılardan -sanılanın aksine- atılımlarla aşılması amaçlansa bile sürekliliklerle karakterize olur.